26 Aralık 2013 Perşembe
Hoşgeldin Kadınım..
Yine bir şiir..Nazım Hikmet şiiri - Hoş geldin kadınım
HOŞ GELDİN KADINIM
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Nazım Hikmet
25 Aralık 2013 Çarşamba
Yenilik zamanı..eski televizyon sehpası
Yılan hikayesine dönen bir projem daha :) Kendisi bir zamanlar kahverengi asık suratlı bir televizyon sehpasıydı. Ben onu bu hale getirdim. Evet hikayemiz başlıyor. İlk etap zımpara!! Önce kalın kağıt zımparalardan kullandım, sonra da en ince kağıt zımpara ile (sanırım su zımparası deniyor kendilerine) pürüzleri iyice yok ettim. Boya olarak resimde sol tarafta görmüş olduğunuz su bazlı beyaz boyayı kullandım, sağ taftaki küçük şişe konsantre renklendirici oluyor. Altın sarısı rengini almıştım ben. Sehpayı ne renk yapsam diye çoook düşündüm, sonunda sarı tonlarında bir rengin hem ortamı sevimlileştireceğini hem de bir çok renkle uyum sağlayacağını düşündüm. Altın sarısı olduğuna bakmayın, satın alırken de karteladan kontrol etmiştim, azami miktarlarda kullanıldığında ortaya gayet açık, tatlı bir sarı çıkıyor. Sadece bir sehpa boyadım ve beyaz boyanın neredeyse hepsini kullandım sanırım pek ekonomik davranmamışım burdan bunu anlayabiliriz. Sehpa 4 katta anca kapandı bunun da etkisi var tabi ki :) Attığımız bir kat boya iyice kurumadan sonraki katı atarsak, tüm boya fırçayla birlikte geri kalkıyor, bu yüzden ben her gün bir kat attım, hem işin hepsini bir anda bitirip sıkılmamış oluyoruz. Üşengeçliğime de bir kılıf uydurdum hemen.. :) Bu arada boyayı yaparken, ilk katı sadece beyaz boyayla yaptım, birazcık su ile de seyrelttim. Bu sebepledir ki sehpanın eskiden çatlayan yerleri sudan kabardı.. İlk katı beyaz yapmamın sebebi bir katta yaklaşık ne kadar boya gideceğini hesaplayabilmekti, böylece ertesi güne boya artmayacaktı. Ben evde bulduğum bir PEYNİR kutusuna koydum boyamı. Bi de boya kabı yıkayıp temizlemeyelim değil mi.. İlk katta ne kadar boya gittiğini hesapladıktan sonra kutuya bir işaret koydum ve ona göre her katta o işarete kadar beyaz boya koydum, konsantre renklendiriciyi de her katta çay kaşığı ile aynı miktarda koydum. Fırça olarak hem rulo fırça kullandım hem kıl fırça. Sehpanın kıvrımlı yerlerini rulo fırçayla boyamak maalesef mümkün değil, en uzun süren kısım kıl fırçayla olan kısımdı zaten, oralarda bayağı sıkıldım itiraf ediyorum. Hepsi bu kadar mı hayıııır.. Her kattan sonra ince kağıt zımpara ile hafifçe üzerinden geçtim. Tüm katları attıktan sonra bir kaç gün boyanın iyice kurumasını bekleyip su bazlı vernik ile vernikledim.. demek isterdim o kısmını annem yaptı :) Şu an bunları yazarken ne kadar yorucu geldi, hepsini nasıl da yapmışım sabırla, kendime şaşırıyorum!! Ama sonuç güzel değil mi ??
Resim çekerken ortamın ışığı sarıydı duvarla sehpa biraz bütünleşmiş sanki..:( |
21 Aralık 2013 Cumartesi
Leylak zamanı
Sadece adını beğendiğim için okumaya karar verdiğim bi kitap. Uzun zamandır aklımdaydı. Kitapçıya gidip almaya fırsat bulamamıştım. Bizim evin yakınlarında 2.el kitap satan bir yer var, geçenlerde oraya uğradım , dışardaki tezgahlara bakınmaktı amacım, son anda içerideki kitaplara da bakıp gideyim diye karar değiştirdim ve ne göreyim Leylak Zamanı hem de istemediğim kadar çok sayıda :) Yazarı Maeve Binchy. Pek popüler bir kitabı değil yazarın, fakat İtalyanca Aşk Başkadır desem ya da Aşk Mutfakta Pişer.. duymayan pek yoktur, bir dönem bayağı gözde kitaplardı. Şu ana kadar okuyup da beğenmediğim bir Maeve Binchy kitabı olmadı ve zaten kitapları aynı tarz olduğu için eminim bu kitabı da beni saracaktır...
20 Aralık 2013 Cuma
Göğe Bakma Durağı
İtiraf etmeliyim ki ilk okuduğumda aşırı beğenmemiştim bu şiiri. Sonra Leyla ile Mecnun ' un Yavuz hırsızından dinledim. O gün bugündür kimbilir kaç kez dinledim!! Bazı insanlar vardır şiiri öyle bir okur ki sözlerin kalbinize dokunduğunu hissedersiniz ve sonra siz, o şiiri her okuduğunuzda ister istemez kulaklarınızda o kişinin sesi yankılanır...
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Turgut Uyar
9 Aralık 2013 Pazartesi
Kış geldi çıkarın yünleri...snood zamanı
Pembe hastası biri olarak rengini beğendiğim için almıştım bu yünü.. Ne yapsam diye düşünürken snood yapmaya karar verdim..Öyle kazak, atkı vs örecek azmi göremedim kendimde o yüzden biraz kolaya kaçtım. Yanına da takım olsun diye parmaksız eldiven ördüm..Birleşme yerlerindeki fıstıklar anneme ait, çok basit birşey olmasına rağmen neden beceremiyorum anlayamıyorum :( Üzerindeki kar tanesi keçeden yapılma bir iğne ve üzerindeki süslemeler tarafıma ait..Ördükten sonra biraz sade gözüktü gözüme ben de süslemek için böyle bir şey kullanmaya karar verdim.
Model bulamayınca saksıya geçirdim nasıl göründüğünü göstermek için, yanındakiler de eldivenleri oluyor |
7 Aralık 2013 Cumartesi
Fransız leylağım :)
Geçen kış sonu risk aldım ve bir internet sitesinden tohum siparişi verdim. Binbir umut ve merakla tohumları ektim. Soğuk çimlendirme diye bir yöntem varmış, ilk defa o zaman duydum, bazı tohumlar bu yöntemle çimlenebiliyormuş sadece. Küçük bir kaba mesela resimdeki gibi bir plastik bardağa tohumu ekip 2-3 ay buzdolabında ağzı kapalı olarak bekletiyorsun, sonra buzdolabından çıkartıyorsun, bir süre sonra tohum çimleniyor. Fransız leylağımı da aynen bu yöntemle çimlendirdim. Yaklaşık 20-25 çeşit tohum sipariş etmiştim, maalesef çimlenenler çok azdı, çimlenenlerin de hepsi kurudu gitti büyümeden. Aralarından sağsalim çıkmayı becerebilen bir tek fransız leylağı oldu. Eh ben de bu işe baya sevindim. Ne de olsa en sevdiğim çiçek leylak.. Ankara ' da Eryamanda olsa bahar gelince her tarafta leylak ağaçlarının varlığını farketmeye başlarsınız. Buralarda pek sevmiyorlar galiba, bahar gelince o kadar bakınıyorum etrafa tek tük gözüme çarpıyor. Sonraki hedefimde akasya ve iğde var aslında fakat ikisi de evde bakılabilecek ağaçlar değil. Bu üç ağacın bendeki yeri büyük, bana Ankara ' yı, orda geçen yıllarımı hatırlatıyorlar. Ankara ' nın neyini seviyorsun diye sorsalar öyle büyük cevaplar veremezsin, çoğu insan sevimsiz bulur ama hayatının bir dönemine şahitlik ettiyse seversin, bir ağaç için bir koku için bir anı için, bazen sebepsiz sadece seversin...
Şu an bir karış boyunda ve yaklaşık 6 aylık oldu :) |
4 Aralık 2013 Çarşamba
Turşu zamanı
Bu sonbahar ilk turşumu yaptım.. Bunun için bissürü bissürü blog taradım, eh tabi ki bir de anneme danıştım. Baktığım çoğu yerde sirke tuz sarımsak oranları birbirine benzerdi, annemin söyledikleri ile de karşılaştırınca ne yapacağımı şaşırdım aslında, sonunda onun tarifine en yakın oranlarda yapmaya karar verdim, malum, ne de olsa alıştığımız tat :) Annemden tarif almanın en sıkıntılı yanı her şeyi göz kararı yapıyor olması..
Yapılışı:
Önce içme suyunu kaynatıyoruz, çeşmeden olmayacakmışşş!! Sonra suyun 4 te 1 i kadar sirke koyuyoruz, burada devreye damak tadımız giriyor çok sirke sevmeyenler daha az koyabilirler, markaya göre de sirkenin keskinliği değişiyor ben tadına bakarak ayarlamaya çalıştım. (Tabi tadına bakarken dikkat etmemiz gereken bir nokta var, turşu dönerken sebzeler sirkenin ve tuzun bir kısmını içine çekecek) Sonra tuzunu ilave ediyoruz, kaya tuzu ya da deniz tuzu kullanılırsa turşu daha güzel daha dayanıklı olurmuş, 1 lt su sirke karışımına 5-6 yemek kaşığı tuz yeterli. Limon sevenler biraz limon tuzu ilave edebilirler. 1lt ye 1yemek kaşığı yeterli. Turşu suyunu ayarladıktan sonra sebzelerimizi kaba yerleştiriyoruz, 9-10 diş sarımsağı da aralara yerleştiriyoruz. Ben toplam 2lt civarında turşu suyu hazırladım 2 kilo salatalık kullandım, suyun çok az bir kısmı arttı, her ne kadar plastik kap sağlığa zararlı diye basbas bağırsalar da 5lt lik su şişesi kullandım, bunun sebebi de su şişelerinin ağzı dar oluyor, havayla daha az temas etmiş oluyor dolayısıyla bozulması daha zor oluyor. En son olarak ayıkladığım maydonozları bütün olarak şişenin ağzına yerleştirdim ki salatalıklar suyun yüzeyine çıkamasınlar. Ağzını da sıkıca kapattık mı tamam oldu. Turşu dönerken bulunduğu kaptan sızabiliyor, o yüzden ara sıra kontrol etmek gerekiyor, yaklaşık 5-6 haftalık bir süre sonunda turşumuz dönmüş oluyor, hava sıcak olduğunda bu süre kısalıyor. Turşunun döndüğünü renginden anlayabiliriz ya da risk alıp açıp bakıcaz..
Tuz miktarının doğruluğunu anlamak isteyenler için bir öneri; turşu suyunu hazırladıktan sonra içine yumurtayı atıyoruz eğer içinde yüzüyorsa tuzunu doğru ayarlamışız demektir.
Sonuç olarak bugün turşumu açtım..Tam istediğim gibi anne turşusu olmuş, harcadığım emeğe değdi yani =)
3 Aralık 2013 Salı
SAKLI SIZIM..
Ankara ' ya son gidişimde bikaç günümü eşya toparlamakla geçirmiştim, bir kısmını toplayıp getirdim, atılacaklar atıldı, saklanıp kaldırılacaklar kolilendi, odama da kardeşim el koyduğu için bana ait fazla birşey kalmadı. Tamamen İstanbul ' lu oldum yani.. Oradaki kitaplığımı karıştırırken bir kitap buldum..SAKLI SIZIM.. Yazarı serebral palsili bir çocuk ÖMER ALİKILIÇ.. Bu kitabı niçin mi paylaştım.. Bugün Dünya Engelliler Günü.. Anlamak için empati kurmak için okuyun diyorum sadece..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)